Coach Magazine 4. sayıdaki yazımız aşağıdadır. Keyifli okumalar :)

Bilinçli Tüketici & Güvenilir Gıda

Beslenme alışkanlıklarımızdan başlayarak, metabolizmanızı düzene sokmak adına çeşitli diyetler yerine, rutine çevireceğimiz temel unsurları ilk 3 sayımızda sizlerle tek tek irdeledik. Egzersiz, uyku, stres gibi etkenlerin metabolizmamıza etkilerine detaylıca göz attık. Bu sayımızda biraz da ne yiyoruz ne içiyoruz onları size bir gıda mühendisi olarak aktarmak isterim. Bu şekilde beslenme alışkanlıklarınızı düzenlerken ‘doğal’ adı altında yanlış yönlendirmelere maruz kalmamanızı ve bilinçli birer tüketici olarak hayatınıza devam etmenizi hedefleyeceğiz.

Öncelikle işlenmiş gıda tabirini biraz daha açarak doğru tanımlamayı sağlayalım: İşlenmiş gıda kaba tabiriyle orijinal halinden değiştirilmiş besin olarak tanımlanmaktadır. Ancak bu değişimlerin ne yönde olduğu maalesef halk arasında tartışmalı açıklamalara sebep olmaktadır. Bir üründe değişimi fiziksel, kimyasal ve biyolojik olarak yaratmak mümkün, bu üç yolla da değişime uğrayan ürün otomatik olarak ‘işlenmiş’ kabul ediliyor. Yani en basitinden orjinal hali bir somun ekmek iken, satın almadan önce fırından dilimletmesini isterseniz siz artık ‘dilimli ekmek’ almış olursunuz. Dilimleme endüstriyel açıdan bir prosestir ve artık o ekmek ‘işlenmiş’ gıdadır. Bu durumu şu an garipsemiş olabilirsiniz ancak işlenmiş gıda tanımı işte bu kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır aslında. Tam da bu çerçevede düşünerek sizlere sormak isterim: Bu durumda her işlenmiş gıdanın ‘sağlıksız’ olarak değerlendirilmesi doğru mu? Somun ekmek dilimlenince sağlıksız mı oldu?

Doğru bilinen yanlışlar başlığı altında en büyük problem ‘işlenmiş gıda’ tanımının bu kadar genel iken bu kadar çarpıtılmış olmasıdır. Evde sütten yoğurt yaptığınızda işlenmemiş gıda üretmiş olmazsınız, sadece ‘evde işlenmiş gıda’ üretmiş olursunuz. En önemlisi de evde yaptığınızın fabrikada üretilenden daha sağlıklı olduğunu söyleyebileceğiniz hiçbir dayanak yoktur. Yasalar çerçevesinde, devlet kontrolünde ve belirli standartların şartları altında fabrikada üretilen yoğurdun evde ürettiğinizden farkı yoktur. Hatta yine yasal çerçevede sütten başlayarak gerekli analizleri yapılmıştır ve evdekinden daha kontrollüdür. Bu nokta siz okuyucularımız için tepki ile karşılanabilir ancak aslında uzak durmamız gerektiği söylenen endüstriyel gıdalar, maalesef yasalara aykırı davranan birkaç tane firmanın tüm sektöre mal edilmesi nedeniyle oluşmaktadır. Bunun yanına hiç olmayacak kulaktan dolma bilgiler de eklenince endüstriyel gıdalar halkın gözünde ‘işlenmiş-sağlıksız’ gibi algılanmaktadır. Buna da iyi bir örnek verecek olursak; en yaygın söylentilerden biri yoğurtlarda antibiyotik bulunduğu, özellikle katıldığı iddiasıdır. Sadece tek bir cümleyle bu durumun ne kadar imkansız olduğu açıktır: Yoğurt fermantasyon ile oluşur, bunu bakteriler gerçekleştirir ve antibiyotik bakterileri öldürür. Yani iddia edildiği gibi yoğurt antibiyotikli süt ile yapılması imkansız bir üründür, aksine antibiyotik olmadığı analiz ile teyit edilen sütlerle yapılabilir. Endüstriyel olarak güvenilir marka – fabrikadan aldığınız ürünün evde yaptığınızdan avantajı tamamen bu analiz kontrolüdür, evde içine ne kattığınızı, temiz ellerinizle yaptığınızı şüphesiz kontrol altında tutarsınız, ancak aldığınız çiğ sütün antibiyotikli olup olmadığını fabrikalar gibi teyit etmeniz mümkün değildir.

Evde yapılması mümkün ve güvenilirken kimseye mutlaka endüstriyel ürün kullanın diye baskı yapmak gibi bir amaç söz konusu değil. Endüstriyel üretimler içerisinde de işini layığı ile yapmayan, ticari kaygılarla hareket edip insan sağlığını hiçe sayan çok örnekle karşılaşıyoruz. Ancak işini düzgün yaptığını teyit eden, tüketiciye karşı şeffaf olan, belirli sertifikalarla güvencesini ispatlayan firmaları tercih etmeniz, evde yaptığınız ürün gibi güvenilir gıdaya ulaşmanız demektir.

Bununla birlikte kimyasal ve biyolojik değişimler, işlenmiş gıda anlamında suistimale en açık konulardır. Bilinçli tüketici olarak burada bizlere düşen görev ise iyi birer ‘etiket okuyucu’ olmaktır. Eğer bir firma etiketine ‘E’ kodlu bir ürün yazmışsa, bu yasal bir katkı maddesidir, firmaları bu anlamda suçlamak anlamsızdır. Zararı ispatlanmış bir katkı maddesi söz konusu ise tepki gösterilmesi gereken merci yasaları yürürlüğe koyan mercilerdir. Yasa değişmediği sürece bu çerçevede hareket eden firmalar uygunsuz bir şey yapıyor diyemeyiz. Bununla birlikte asıl endişe etmemiz gereken durum; içine kattığı halde etikete bunu yazmayan kaçak, güvenilir olmayan ve merdiven altı diye tabir ettiğimiz firmalar olmalıdır. Ya da yasal limitlere uymayıp belirtilenden daha fazla katan firmalar da aynı ölçüde tehlikelidir.

Biyolojik değişimlerde de yine kabaca bozulmalara dikkat çekmek isterim. Hijyen koşulları sağlanmamış her ortam mikroorganizma üremesi için uygun ortam yaratır ve ürünü bozar. Bu durum ev ortamında da geçerlidir. Salça yaparken domatesi dışarıda kurutmak, kavanoza sıcak doldurduğunuz kışlıkların vakumunun atması, tüm mikropları öldürecek sıcaklıklara çıkılamaması gibi durumlar endüstrideki gibi kontrol altında tutabileceğiniz hususlar değildir. Bir diğer örnek; nasıl bir ortamda sağıldığı bilinmeyen çiğ sütlerin, yaz aylarında dahi güneş altında, temiz olduğu kesin olmayan güğümlerde, bir de ağzı açık şekilde satılması, maalesef tüketicilerin bir kısmı tarafından nedense ‘sağlıklı ve doğal’ olarak adlandırılmaktadır. Bu sağlıksız ürünü tüketmek ölümlere bile sebep olabilecek talihsizlikte bir durumdur.

Tüm bunları düşündüğümüzde işlenmiş gıda fobisi yerine, ‘güvenilir’ ve ‘kontrollü’ gıdaya yönelmek gerekmektedir. Evde yapsak dahi yanlış ve kontrolsüz ihtimalleri göz önünde bulundurmamak, hammaddeleri hiç bilmediğiniz – takipsiz bir yerden temin etmek oldukça risklidir. Seçici davranmaya devam etmek kaydıyla en azından geleneksel üretim proseslerinde endüstriyeli tercih etmek bilinçli tüketici olmanın gereğidir. Son olarak endüstriyel proseslerden kaçınmak yerine, yapılabilecek sahtekarlıklardan endişe etmek daha doğru bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımın temelinde de koçluktan en iyi bildiğimiz şeyi yapmalı, bilinçlenmek için doğru sorular sorup doğru ve gerçek cevaplara ulaşmalıyız. Daha bilinçli tüketiciler olmak adına önümüzdeki sayılarda doğru bilinen yanlışları örneklerle teknik olarak sizlere aktarmaya çalışacağım.